Belki de yönetmenin Tarantino olması nedeniyle daha gösterime girmeden çok ses getiren bir film oldu Django. Tarantino bir Western film çekerse nasıl olur diye merak edenlerin kesinlikle görmesi gereken bir film. Usta yönetmen ' Hep Western yapmak istemiştim, her tür Western'i severim ama Spaghetti Western benim favorim olduğu için eğer böyle bir film seçersem Sergio Leone evreninde geçmeli diye düşünmüştüm' demiş ve dediğini de yapmış. Spaghetti Western dönemin İtalyan yönetmen ve yapımcıları tarafından düşük bütçeyle çekilmiş kovboy filmlerine verilen bir yakıştırma. Yakıştırma diyorum çünkü başlarda küçümsemek adına yapılan bu yakıştırma bu tarz filmlerin tutmasıyla alternatif bir Western olarak karşımıza çıkıyor. İtalyan asıllı Tarantino'nun da Spaghetti Western yapmak istemesi oldukça manidar aslında.
Daha filmin başlangıcında cast ın geçtiği yazı karakteri kullanılan renk resmen bizi pazar günleri TRT de gördüğümüz kovboy filmlerine döndürüyor. Hatta öyle ki bir yerlerden Clint Eastwood mu çıkacak beklentisine kapılmaktan kendimizi alamıyoruz.
Konudan bahsetmek gerekirse, ödül avcısı Alman diş hekimimiz Dr. King Schultz Brittle kardeşleri yakalamak istemektedir ancak bu adamları tanımadığından onları yakinen tanıyan Django'yu bularak işe koyulmuştur. Nitekim bu inanılmaz derecede kibar ve bir o kadar da deli doktorumuz Django'yu bulur. Irkçı karşıtı doktorumuz ve aslında bir köle olan Django arasında enterasan bir ortaklık başlar. Bu ortaklık öyle bir hal alır ki nedense doktorumuz Django'nun başka bir aileye satılan köle karısını bulmak için canını tehlikeye atar.
Tarantino iç savaş öncesi dönemi anlattığı filmde mesaj kaygısı taşımamış ancak filmin her sahnesinde mesajları eritip önümüze koymuş. Köleliğin, ırkçılığın yüzümüze yapıştırıldığı filmde tam bir Amerika eleştirisi yapılıyor bunun yanında Avrupalı insanın da hümanistliği gözümüze sokuluyor.
Kovboy filmlerinde zenci bir kovboy görmemiş olmamız, at üstündeki Django'yu gören Texas sakinleri kadar bizi de şaşırtıyor ve bu ırkçı zihniyetin iğrençliği de iyice canımızı sıkıyor.
Oyuncular gerçekten müthiş bir performans sergiliyorlar...
Dr. King Schutz ( Christoph Waltz)
Ödül avcısı diş hekimimiz Schutz beklenmedik yerlerde enterasan cinayetlerle bizi şaşırtıyor. Irkçılık karşıtı, kibar ve kelimenin tam anlamıyla hümanist bir tarafı da. var kendisinin. Dr. Schultz'un bu derece iyilik meleği olmasının tam olarak açıklanamamış olması biraz rahatsız edici, ama Christoph Waltz'un oyunculuğu o kadar inandırıcı ki, filmi izlerken böyle birinin varlığına inanıyoruz. Daha önce Soysuzlar Çetesi'nde Tarantino ile çalışmış olan Waltz oradaki rolüne benzer mimikler sergilemiş. Bunun sebebi belki de karakterlerin ortak paydalarının Alman asıllı olmasıdır kimbilir.
Calvin Candie (Leonardo Di Caprio)
Candyland'in ele avuca sığmaz sahibi Calvin Candie. Bu rol için başta daha yaşlı bir karakter planlamış ustamız Tarantino ancak nedense sonradan Di Caprio ile anlaşmışlar ve genç mirazyedi fikri daha cezbedici gelmiş. Di Caprio'nun bu rolü özellikle oynama sebebi sanırım ilk kez kötü adam rolünde karşımıza çıkarken aldığı haz. Sürekli iyi çoçuk yaşı ilerleyince de oynadığı iyi adam rolleri bir yerden sonra sıkmaya başlamış belli ki...
Filmde Candyland'de doktorumuzu ve Django'yu ağırlarken masa başında öyle bir oyunculuk sergiliyor ki iyi ki di Caprio oynamış bu rolü diyoruz. Hatta o sahnede masaya elini vururken gerçekten elinin kesilmesi buna aldırmadan sahneye devam etmesi nasıl bir konsantrasyon bu kardeşim dedirtiyor insana. Açıkçası Calvin Candie'yi biraz daha tanımak davranışlarındaki bozuklukların sebebini daha net anlamak istiyor insan. Belki bu istek Di Caprio'nun hep başrollerde olmasına alışmamış olmamızdandır.
Stephen (Samuel L. Jackson)
Pulp Fiction ve Jackie Brown'da Tarantino ile çalışan Jackson kelimenin tam anlamı ile filmde parlıyor. Stephen kendisi de zenci olmasına rağmen beyazlardan daha beyaz davranışlarıyla iyice nefretimizi kabartıyor. Bu rolü Jackson2dan baka bu denli köpürtemezdi. Yapılan makyaj da oldukça başarılı bunu söylemeden geçmemek lazım. Filmin sonlarında karşımıza çıkan Stephen resmen Django'dan daha fazla iz bırakıyor hafızalarımızda.
Django (Jamie Foxx)
Tabi ki Django... Oskarlı oyuncumuz Jamie Foxx gayet kararında bir oyunculuk sergilemiş ve Django'nun hakkını vermiş. Tarantino senaryoyu yazarken başta Will Smith'i düşünmüş ancak Smith zaman sıkıntısı nedeni ile rolü kabul etmeyince Django Jamie Foxx'a kalmış. Will Smith'in daha masum ve yumuşak hatlı yüzü ve itaatkar tavırları Django'yu bambaşka bir yerlere taşıyabilirdi. Gönül telime dokundu gibi klişe cümleler kullanabilirdik belki Smith'i Django olarak görseydik...
Bazı yönetmenlerin imzası filmlerinde net bir şekilde görülebilmekte... Tarantino'da kelimenin tam manasıyla böyle bir yönetmen. Kanlı sahnelerin abartısı, şiddetin estetik ve biraz da özendirici şekilde sunumu ve o müzikler... Tabi kendisini de filmin sonunda görüyoruz, hiçbir yönetmende olmayan bu kamera önündeki öz güven resmen şapka çıkarmamızı sağlıyor. Senaryoyu yazıp üstüne bir de filmi yönetmek her yiğidin harcı değil ama konu Tarantino olunca fazla söze de gerek kalmıyor aslında.
Müzikler öyle başarılı ki sanki sahneler yazılırken müziklere göre derlenmiş hissine kaplıyor insan.
İzlenesi, görülesi film Django... Her sahnesi için saatlerce konuşmak tartışmak mümkün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder