Donnie Darko
Beyin yakan filmlerden biri... 2001 yapımı filmi sinemada izleme fırsatı bulan birçok genç filmden hiç bir şey anlamadığı gibi filmin bu derece popüler olmasına üstelik kült film segmentine geçmesine oldukça şaşırmıştır.
Hikayemiz 1988 de geçmektedir. Esas oğlan Donnie sorunlu bir tiptir ancak yine de ailesiyle sıradan sayılabilecek bir hayatı vardır. Geceleri uyuyamayan sorunlu gencimiz bir gece duyduğu sesi takip eder ve insan-tavşan karışımı çirkin hayali arkadaşı Frank ile karşılaşır. Frank Donnie'ye 28 gün 6 saat 42 dakika ve 12 saniye sonra kıyametin kopacağını müjdeler. Donnie golf sahasında uyanır ve tesadüfe bakın ki o gece nereden geldiği bilinmeyen bir uçak motoru tam da Donnie'nin odasına düşmüştür. Yani Frank Donnie'yi kurtamıştır.
Hikayemiz Frank'in Donnie'i yönlendirmeleri ve birtakım karışık olaylar silsilesi üzerine ilerlemektedir. Paralel evren ve paradoks meselesi Kelebek etkisine ilham verecek kadar komplike ve teknik detayları içermektedir. Film bir şekilde Albert Einstein ve Stephen Hawking 'e selam çakmaktadır.
Hemen uyarımızı yapalım bundan sonraki kısım sağlam spoiler içermektedir :)
Peki bu filmin bu kadar fenomen olmasının nedeni nedir? Filmde ilk izlendiğinde kesinlikle fark edilemeyen Matrix tadındaki şifreler bu filmi ilgi çekici hale getirmiştir. Daha önce belirttiğimiz üzere film 88 yılında geçmektedir. Frank tarafından verilen kıyamet takvimindeki rakamların toplamı da 88 yapmaktadır. Filmin yönetmenin kurgusu versiyonunda 28 sahne vardır vs. Rakamlarla ilgili daha birçok işlem, gizem bulunmakta tabi buna kafa yormak isteyenler için.
Filmde yaptığımız seçimler ve onun alternatif sonuçlarına yer verilmesi aslında 88 yılının referans alınmasını oldukça destekleyen bir yaklaşım. 8 Kasım 1988 de, filmde de bahsedildiği gibi, George H. W. Bush ve Michael Dukakis arasında Amerikan halkının da bu karar verme aşamasını yaşaması bir tesadüf değildir.
Paralel evrene geçişi yani zamanın bükülmesi vs artık nasıl adlandırırsanız uçak motorunun Donnie'nin odasına düşmesiyle görüyoruz ve filmin sonunda paralel evrenin alternatif yansımasıyla kafamız allak bullak oluyor.
Filmde nelere gönderme yapılmamış ki... Ancak senaryo ve yönetmenlik koltuğunda oturan Richard Kelly'nin bu göndermeleri bilerek yapıp yapmadığı konusunda biraz şüphelerimiz yok değil. Çok parlak bir kariyeri olmayan Kelly bu film ile baş yapıtımı yaptım zirvedeyken bıraktım halet-i ruhiyesi içerisinde.
Şirinlerin (SMURF) şu çok iyi bildiğimiz komünist hikayesine Donnie'nin yorumunu mu istersiniz yoksa Mason ve İlluminati locasına yapılan göndermeleri mi tercih edersiniz orası size kalmış. Tabi bu göndermelerle alakalı birkaç detayı vermesek olmaz.
Hepimizin bilği gibi İlluminati dinin sosyal hayattaki etkisine bir başkaldırı şeklinde ortaya çıkan kendilerini bilim ve mantığa dayalı sistem üzerinden hareket eden 'aydınlanmış' insanlar topluluğu olarak tanımlayan güzide bir gruptur. Filmde de 'Ölüm Nine' olarak belirtilen Roberta Sparrow eski bir rahibe ve sonradan kendini bilime adayan, ayrıca Donnie'nin kendine dayanak yaptığı ' Philosophy of time Travel' kitabının yazarı.
Yukarıdaki replik ise filmin tartışmasız efsane repliğidir. Derin anlamalar içeren bu konuşmada hayat show unda hepimizin farklı kostümler giymesine de atıfta bulunmadan geçmiyor bilge tavşanımız Frank.
Gelelim oyunculara...
Jake Gyllenheal
Mahallemizin haylaz ve sevimli çocuğu... Babanız yönetmen, anneniz senarist olsaydı bir de üstüne ablanız da sizin gibi oyuncu olmuş olsaydı 10 yaşında siz de ilk filminizde boy gösterirdiniz.
Kendisi her ne kadar esas çıkışını bu efsane film ile yapmış olsa da birçok önemli filmde başarı sağlamıştır. Brokeback Mountain filmindeki rolü ile de 4 tane ödülü kapmayı bilmiştir. ( MTV Film ödülleri 2 ödül , BAFTA ve Amy Macdonald awards )
Örümcek adam için düşünülen Tobey Maguire'nin sırtını incitmesi sonucu kendisine teklif götürülmüş maalesef Maguire'nin iyileşmesi sonucu bu rolü oynayamamıştır.
Drew Barrymore
Yahu bu kadar da sempatik gülünmez ki dedirten Barrymore idealist edebiyat hocamız olarak karşımıza çıkmakta. Daha 11 aylıkken reklamda boy gösteren Barrymore ailemizin kızı görüntüsüne oldukça zıt bir hayat yaşamış. 9 yaşında sigara ve alkole başlayan oyuncu 10 yaşında da marijuna müptelası olmuş. Çığlık filmiyle yeniden yükselişe geçen Berrymore, Donnie Darko da karşımıza aynı zamanda prodüktör olarak çıkıyor.
Yönetmenimiz Richard Kelly
Aslında bu filmden sonra işte bu adam geleceğin dahisi olabilir deyip hayal kırıklığına uğradığımız yönetmen. Aslında çoğu yönetmende olmayan senaryo yazma yeteneği ve hatta diyaloglar konusundaki başarısını es geçemeyiz. Ancak bu kadar iyi bir filmden sonra en azından buna yakın bir kalitede film beklemek hakkımız değil mi Sayın Kelly...
Kısacası başta söylediğimiz gibi beyin yakan insanı paradokslarında boğan ama merak uyandıran bir film Donnie Darko...
İzlemeyenlerin acilen izlemesi izleyenlerinden de bu detayları göz önünde tutarak yeniden değerlendirmesi dileği ile...
31 Temmuz 2015 Cuma
6 Temmuz 2015 Pazartesi
Gone Girl (Kayıp Kız)
Gillian Flynn'in aynı adlı romanından uyarlanmış filmimizin senaryosunu yazmak yine Gillian Flynn'e düşmüş. Flynn'de kendi insiyatifini kullanarak filmin sonunu kitaptakinden farklı bir hale getirmiş. Kitabın 8 hafta boyunca The New York Times Best Seller listesinde kalmasına bakılacak olursa bu çok okunan kitabın sonunun birçok insan tarafından bilinmesi belkide filme uyanacak merakın azalmasına sebep olabilirdi. Gillian Flynn gibi senaryo yazmaya ve medyaya uzak olmayan bir insanın bunu hesap etmiş olması da çok olası...
Filmin yönetmen koltuğunda David Fincher'ı görüyoruz. Hollywood'un 90'larda bize armağan ettiği tam anlamıyla dahi yönetmenimiz uyarlamalara yabancı değil. Kendisi daha önce 4 farklı kitabı beyaz perdeye aktararak hayranlığımızı pekiştirmiş evet David Fincher farkı var imajını kafamıza çakmştır. (Zodiac, The Curious Case Of Benjamin Button, The Girl with Dragon Tattoo ve The Social Net work)
Gelelim filmimizin konusuna...
Amerika'nın Missouri eyaletinde esas karakterlerimiz Nick (Ben Affleck) ve Amy'nin (Rosamund Pike) beşinci yıl dönümlerinin sabahıdır. Nick dışarıdan döndüğünde Amy'nin kayıp olduğunu fark eder ve hemen polise haber verir. Ancak bu basit bir kaybolma hikayesi değildir. Yavaş yavaş evliliklerinin iç yüzü ortaya çıkmaktadır. İşin içine basın ve Nick'in hiç tanımadığı Amy'nin arkadaşları da girer ve olaylar hiçte beklenmedik bir şekilde ilerler.
Filmin başında Nick'ten nefret ediyor ve kendisini bir kaşık suda boğmak istiyoruz. Amy gibi güzel, yetenekli ve aynı zamanda asil bir kadına layık bulmuyoruz. Basında Nick nasıl gösteriliyorsa bizde halk gibi medyanın etkisinde kalıp Amy'e inanılmaz bir sempati duyuyoruz. Hele Nick'in sevgilisi olduğunu öğrendiğimizde nefretimiz artıyor. Ta ki aslında geçmişe dönüşlerin Amy'nin hikayesi olduğunu anlayana ve sempati duyduğumuz Amy'nin bariz bir sosyopat olduğunu fark edene kadar. Film o noktada 'kadın milletinden korkulur arkadaş' dedirtiyor.
Film kadın erkek ilişkilerine o kadar farklı bir bakış açısı kazandırmış ki alışık olduğumuz gibi içlerinden birine sempati duyma arzumuz kursağımızda kalıyor. Ne Nick'e sempati duyabiliyoruz ne Amy'e hak verebiliyoruz. Bu da filmin sonunda rahatsız olmamızı kendimizi ve ilişkilerimizi de değerlendirmemizi sağlıyor böylece David Fincher yine karanlık ve nevrotik hikayesini aklımıza hapsetmiş oluyor.
Gelelim oyuncularımıza...
Ben Affleck
Asıl çıkışını Good Will Hunting ile yapan aktörümüz bu rol için biçilmiş kaftan. Nick'in rahatsız edici ve bir türlü güvenemeyişimizi aslında Ben Affleck sağlıyor. Fincher neden Affleck'i Nick rolü için istediniz sorusuna her ne kadar şakayla karışık 'Müsait olan o vardı ' cevabını verse de Nick'in Ben Affleck için çok uygun bir karakter olduğunu öngörmüş.
Shakespeare in Love, Armageddon ve Pearl Harbor filmileriyle takdirimizi alan oyuncumuz burada da üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor. Yönetmenlik koltuğuna da hakim olan oyuncumuz ne yapmamız gerektiğini en iyi bilen kişi Fincher'dı diyerek kendisini de övgüye boğuyor.
Rosamund Pike
Amy Dune karakteri için Charlize Theron, Natalie Portman ve Emily Blunt isimleri geçse de son isim Rosamund Pike olmuş. Aslında Amy Dunne karakteriyle o kadar ortak noktaları var ki son kararın kendisi olmasına şaşırmamak lazım. Amy soğuk bir güzelliğe sahip, elit zevkleri olan bir karakter. Rosamund Pike de Oxford mezunu, piyano ve çello çalabilen üstelik Fransızca ve Almanca konuşabilen, İngiliz olmasına rağmen Amerikan aksanı ile hiç yadırganmayan bir oyuncu. Kendisini
Die Another Day ve Jack Reacher'dan hatırlıyoruz. Sayesinde Amy karakterinden hem nefret ediyor hem de titizlikle planını uygulaması ve en ince detayları düşünmesi nedeniyle gizliden takdir ediyoruz. Rosamund tamda kitapta söylendiği gibi 5.5 kg almış. Fincher'ın bir sahneyi en az 20 defa çekme rahatsızlığı onuda etkilemiş tabi kafasını vurduğu sahnenin 18. tekrarında yıldızları gördüğünü belirtiyor.
Süpriz finallerin yönetmeni, klostofobik mekanları, depresif atmosferleri ve bir tutam karanlığı kullanarak filmlerine imzasını atan usta yönetmen yine kafa karıştıran bir iş yapmış.
İzlemeyenlerin acilen izlemesi, izleyenlerin de farklı bir perspektiften tekrar düşünmesini tavsiye eder iyi seyirler dilerim...
Gillian Flynn'in aynı adlı romanından uyarlanmış filmimizin senaryosunu yazmak yine Gillian Flynn'e düşmüş. Flynn'de kendi insiyatifini kullanarak filmin sonunu kitaptakinden farklı bir hale getirmiş. Kitabın 8 hafta boyunca The New York Times Best Seller listesinde kalmasına bakılacak olursa bu çok okunan kitabın sonunun birçok insan tarafından bilinmesi belkide filme uyanacak merakın azalmasına sebep olabilirdi. Gillian Flynn gibi senaryo yazmaya ve medyaya uzak olmayan bir insanın bunu hesap etmiş olması da çok olası...
Filmin yönetmen koltuğunda David Fincher'ı görüyoruz. Hollywood'un 90'larda bize armağan ettiği tam anlamıyla dahi yönetmenimiz uyarlamalara yabancı değil. Kendisi daha önce 4 farklı kitabı beyaz perdeye aktararak hayranlığımızı pekiştirmiş evet David Fincher farkı var imajını kafamıza çakmştır. (Zodiac, The Curious Case Of Benjamin Button, The Girl with Dragon Tattoo ve The Social Net work)
Gelelim filmimizin konusuna...
Amerika'nın Missouri eyaletinde esas karakterlerimiz Nick (Ben Affleck) ve Amy'nin (Rosamund Pike) beşinci yıl dönümlerinin sabahıdır. Nick dışarıdan döndüğünde Amy'nin kayıp olduğunu fark eder ve hemen polise haber verir. Ancak bu basit bir kaybolma hikayesi değildir. Yavaş yavaş evliliklerinin iç yüzü ortaya çıkmaktadır. İşin içine basın ve Nick'in hiç tanımadığı Amy'nin arkadaşları da girer ve olaylar hiçte beklenmedik bir şekilde ilerler.
Filmin başında Nick'ten nefret ediyor ve kendisini bir kaşık suda boğmak istiyoruz. Amy gibi güzel, yetenekli ve aynı zamanda asil bir kadına layık bulmuyoruz. Basında Nick nasıl gösteriliyorsa bizde halk gibi medyanın etkisinde kalıp Amy'e inanılmaz bir sempati duyuyoruz. Hele Nick'in sevgilisi olduğunu öğrendiğimizde nefretimiz artıyor. Ta ki aslında geçmişe dönüşlerin Amy'nin hikayesi olduğunu anlayana ve sempati duyduğumuz Amy'nin bariz bir sosyopat olduğunu fark edene kadar. Film o noktada 'kadın milletinden korkulur arkadaş' dedirtiyor.
Film kadın erkek ilişkilerine o kadar farklı bir bakış açısı kazandırmış ki alışık olduğumuz gibi içlerinden birine sempati duyma arzumuz kursağımızda kalıyor. Ne Nick'e sempati duyabiliyoruz ne Amy'e hak verebiliyoruz. Bu da filmin sonunda rahatsız olmamızı kendimizi ve ilişkilerimizi de değerlendirmemizi sağlıyor böylece David Fincher yine karanlık ve nevrotik hikayesini aklımıza hapsetmiş oluyor.
Gelelim oyuncularımıza...
Ben Affleck
Asıl çıkışını Good Will Hunting ile yapan aktörümüz bu rol için biçilmiş kaftan. Nick'in rahatsız edici ve bir türlü güvenemeyişimizi aslında Ben Affleck sağlıyor. Fincher neden Affleck'i Nick rolü için istediniz sorusuna her ne kadar şakayla karışık 'Müsait olan o vardı ' cevabını verse de Nick'in Ben Affleck için çok uygun bir karakter olduğunu öngörmüş.
Shakespeare in Love, Armageddon ve Pearl Harbor filmileriyle takdirimizi alan oyuncumuz burada da üstüne düşeni fazlasıyla yerine getiriyor. Yönetmenlik koltuğuna da hakim olan oyuncumuz ne yapmamız gerektiğini en iyi bilen kişi Fincher'dı diyerek kendisini de övgüye boğuyor.
Rosamund Pike
Amy Dune karakteri için Charlize Theron, Natalie Portman ve Emily Blunt isimleri geçse de son isim Rosamund Pike olmuş. Aslında Amy Dunne karakteriyle o kadar ortak noktaları var ki son kararın kendisi olmasına şaşırmamak lazım. Amy soğuk bir güzelliğe sahip, elit zevkleri olan bir karakter. Rosamund Pike de Oxford mezunu, piyano ve çello çalabilen üstelik Fransızca ve Almanca konuşabilen, İngiliz olmasına rağmen Amerikan aksanı ile hiç yadırganmayan bir oyuncu. Kendisini
Die Another Day ve Jack Reacher'dan hatırlıyoruz. Sayesinde Amy karakterinden hem nefret ediyor hem de titizlikle planını uygulaması ve en ince detayları düşünmesi nedeniyle gizliden takdir ediyoruz. Rosamund tamda kitapta söylendiği gibi 5.5 kg almış. Fincher'ın bir sahneyi en az 20 defa çekme rahatsızlığı onuda etkilemiş tabi kafasını vurduğu sahnenin 18. tekrarında yıldızları gördüğünü belirtiyor.
Süpriz finallerin yönetmeni, klostofobik mekanları, depresif atmosferleri ve bir tutam karanlığı kullanarak filmlerine imzasını atan usta yönetmen yine kafa karıştıran bir iş yapmış.
İzlemeyenlerin acilen izlemesi, izleyenlerin de farklı bir perspektiften tekrar düşünmesini tavsiye eder iyi seyirler dilerim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)